top of page

Özgürlüğe kaçışım

  • Aliya İzzetbegoviç
  • 21 Oca 2018
  • 3 dakikada okunur

Aliya'nın kitabını okuduğumu söylediğimde aaa cihatçı mı olacaksın gibi yorumları çok aldım. Halbuki Aliya'yı okuduğunuzda bu yorumun çok haksız ve yersiz olduğunu göreceksiniz. Aliya'nın hak uğruna cesur bir şekilde mücadele etmesi onun yüksek özelliklerinden sadece biri. Ve onu kuru bir cihatçı şeklinde yorumlamak çok ama çok büyük bir haksızlık.

Kitap, onun kendi kendi ile konuşmalarından aldığı notların paragraflar halinde birleştirilmesi ile hazırlanmış. Aliya, notları 1-2-3 şeklinde sayılandırmış, hapiste geçirdiği süreç içerisinde ''çok küçük bir yazıyla, kasten okunması imkansız bir şekilde yazılmış olarak A5 boyutunda 13 deftercik doldurduğunu söylüyor. ''Konuşamazdım ama düşünebilirdim'' diyor...

''Konuşamazdım ama düşünebilirdim. Dolayısıyla bu imkanı sonuna kadar kullanmaya karar verdim. Önce her türden varlık hakkında sessiz tartışmalar yaptım; okuduğum kitaplar ve dışarıda vukubulan hadiseler hakkında yorumlarda bulundum. Ardından notlar almaya koyuldum. Başlangıçta gizlice not alıyordum, ama daha sonra oldukça cüretkar bir hale geldim; oturdum, okudum ve yazdım.''

Din, islam, komünizm, özgürlük, demokrasi ve otorite gibi ''tehlikeli'' kelimeler yerine sadece benim bildiğim başka kelimeler kullandığını söylüyor.

Kitap 6 bölümden oluşuyor.

1 Hayat, insanlar ve özgürlük

2 Din ve Ahlak

3 Siyaset

4 Doğu ve Batı arasında İslam'a haşiye

5 Komünizm ve Nazizm-Unutulmaması gerekn bazı gerçekler

6 İslam hakkında düşünceler

Ek olarakta çocuklarının kendisine yazdıkları mektuplar konulmuş.

Aliya her cümlesi ile, söylediği her söz ile sizi düşünmeye itiyor. Bu kitap ele alıp bitirmelik bir kitap değil. Okurken ara ara soluklanmam, ara vermem ve okuduklarımı sindirmem gerekti. Düşünce dünyamı altüst etti Aliya. Her sayfada birçok satırı çizdim, birçok paragrafı işaretledim. Sanırım ilk başucu kitabımı buldum. Şimdi gelgelelim Aliya'nın bazı yorumları hakkında konuşmaya;

Sufizm hakkında Fazlurrahman'ın birçok yorumunu almış kitaba. Fazlurrahman ''Sufilerin bu dünyaya karşı şaşırtıcı bir oranda aralarında yayılmış olan menfi tavırları özellikle İslam'la bağdaşmaz bir tavırdır'' diyor.

Peki o halde Peygamber efendimizin, kendisine Mevla teala hazretleri tarafından Uhud dağının altına çevrilmesi teklif edildiğinde bunu reddetmesi ve fakirliği tercih etmesini nereye oturtacağız.(Şeran elbette böyle bir bağlayıcılık yok ama neden?)

Aliya hadislerin sahihliğinden çok Kuran'ı Kerim'in ruhu ile bağdaşıp bağdaşmadığına dikkat etmeliyiz diyor. Bence biz buna karar veremeyiz. Eğer biz zaten Kuran-ı Kerim'i yeterince iyi anlayabilseydik baştan hadislere gerek kalmazdı. Ama hayır bir Peygamber gönderildi ki biz Kuran'ı daha iyi ''doğru'' anlayalım! Peygamber efendimiz sahabelere herhangi birşey söylediğinde birçok kere Ya Rasulallah bununla neyi kastettin derlerdi. Söyleyen Arap dinleyenler Arap olduğu halde ona tam olarak neyi kastettini soruyorlar ki iyi anlasınlar, yanlış bir yorumda bulunmasınlar. Şimdi onlar bu durumdayken bizim tutupda Kuran-ı Kerim üzerinde yorum yapmamız pek de yerinde bir iş değil.(Evet Mevla teala hazretleri size apaçık bir Kuran indirdim diyor. Ama Kuran'ın bir bütün olarak yorumlanması gerektiğini unutmamak lazım. Ayetler birbirini açıklar. Diğer bir ayeti Kerime'de bana itaat etmeyek isteyen Rasulume itaat etsin, O kendi nefsinden konuşmaz diyor. . Peki bunu nasıl yapacağız elbette hadislerle.) Kuran'ın ruhunu anlamak sıradan müslümanların işi asla değil. Fazlurrahman'ın önerisiyle alim ve Arifleri yok saydığımız takdirde ise zaten hadislere hiç gerek kalmaz. (Aliya'nın önerisi boşa çıkar) Ki Kuran'ı Kerim'e kati bir şekilde zıt olan hiçbir şeyi kabul etmiyoruz. Tamamen bir kafa karışıklığı... Evet zor bir mevzu. Hadis usulu dersi görmüş biri olarak zayıf saydığımız hadislerin bile aslında zayıflık algımıza göre gayet kuvvetli olduğunu söylemeliyim. Dolayısyla bu Hadis Kuran'a uymuyor deyip inkar etmek o kadar kolay değil.

İşte bunun için ilk olarak fıkhı ve şeriatı iyi bilmek ve anlamak gerekiyor. İslam'da iki çizgi vardır. Şeriat ve takva. Bu ikisi arasındaki ayrımı bilmeden tarikatları değerlendirmek çok büyük bir haksızlıktır.

Hallac-ı Mansur hazretleri hakkında kesinlikle cahilce bir yorumda bulunmuş Fazlurrahman. Felsefeye kapı açıp tasavvufa kapatmayı ise hiç anlayamıyorum. Bu anca nasipsizlik olur. Açıkçası Fazlurrahman'ın islamiyetin ruhunu anlamaktan uzak olduğunu düşünüyorum. Elbetteki onun da söylediği ''ruhi hokkabaz'' olan insanlar türedi. Bunu inkar edemeyiz. En meşhurlarından birini hepimiz biliyoruz. Ancak tüm tarikatları da bunların içine dahil edemeyiz ki bence bu asıl olarak islamın ruhunu inkar etmektir. Bugün Türkiye'de Hristiyanlaştırılmış bir İslam üzerine çalışılıyor. Büyük resmi görmek gerek ama yeni bilgiyi muhakeme edebilmemizi sağlayacak bir temel olmadığı sürece her daim yanlış yorumda bulunacağız. Hristiyanlaştırılmış islam ise Fazlurrahman'ın dediği gibi Hallac-ı Mansur Hazretlerini sadece şer-i açıdan yorumladığımız takdirde olacak. Halbuki o bunun tam tersini söylüyor. Bence ne dediğinden haberi yok. Zaten sahih tarikatları dahil etmek bizim yine bir yerde cehaletimizi gösterir. Bir kere şunu kesin olarak bilmeliyiz. Ne kadar büyük bir alim de olsa şeriatten beri olamaz.(Risale-i Halidiye) Yani kişi şeriate uygun olmayan işler yapıyorsa o kişi veli olamaz. (Hallac-ı Mensur örneği tamamen başka bir mesele) Mesela günümüzde şeyh olduğunu iddaa ederek kadınlara elini öptüren insanlar var! Fıkhen haram olan bir ameli işleyerek velilik iddaasında bulunan kişi ancak ''ruhi bir hokkabazdır.''

Bu kitap üzerine aylarca tartışılabilir.

Açıkçası Aliya'nın Fazlurrahman gibi birinin görüşlerine yer vermesine oldukça üzüldüm...

Comments


Yazılarını okumak için üzerlerine tıklayınız

Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Unknown Track - Unknown Artist
00:00 / 00:00

Bir şey mi aramıştınız?

© 2016 by Bahar Kara. Proudly created with Wix.com

bottom of page