top of page

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

  • Ahmet Hamdi Tanpınar
  • 24 Ara 2017
  • 3 dakikada okunur

Tanpınar'ın okuduğum ilk kitabı olmakla birlikte anlatım şekline, diline bayıldım diyebilirim. Okurken Türkçe'den zevk aldım. Kitap, saatlere olan ilgisi dışında herhangi bir vasfı bulunmayan baş karakter Hayri İrdal'ın gözü ile, yönetim biçiminin değişmesi ve reddi mirasın getirdiği haleti ruhiye içinde, iki kültür arasında kalmış insanların durumlarına dair bolca ironik, trajik, trajı komik, absürt ve bir parça da fantastik hikayeler ile insana ve topluma dair tahliller içeriyor. İnsanın kendi içindeki gelgitleri betimleyişi ve fikir dünyasını yorumlayışı yine çok güzel, beni çokça düşündüren bir kitap oldu. Şahsen çerçeveletip duvara asmalık diye düşündüğüm birçok satırı çizdim. Teması bu olmamakla birlikte zaman yönetimi konusunda da bir farkındalık uyandırıyor.

Şu mevzu üzerinde yorum yapmadan geçemeyeceğim:

Kitabın ana karakteri Hayri İrdal, halasını dindar bir kişi olarak niteliyor. Ama aynı zamanda oldukça para düşkünü ve akrabasına da oldukça kaba, kötü ve çirkin davranışları olan biri olarak da tanımlıyor. Şuradaki kafa karışıklığını gidermekte fayda var bence çünkü günümüz insanın da çokça düştüğü bir yanılgı bu. Din sadece namaz kılmak yahut fiziki ibadetlerde bulunmak değildir, ''din güzel ahlaktır''(Kenzü’l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225.) hadisi şerifinin de işaret ettiği üzere, sadece namaz kılmak ve oruç tutmak insanı dindar yapmaz. Bu ibadetler insanın, inanıyorum dediği takdirde yapması gereken ibadetlerdir ki, dinin sadece bununla olduğunu zannedenler daha kendi inançlarını anlamaktan fersahlarca uzaktadırlar. Yine aslında bu yorumun geliş yeri çok da yanlış olmamakla birlikte zaman içerisinde algımız bozulmuş durumdadır. Şöyle ki Ankebut suresi 40. ayette belirtildiği üzere ''Namaz kötülüklerden alıkoyar''. Bu doğrultuda tasavvufta amel ikiye ayrılır. Batıni ve zahiri ameller. Eğer kişi namaz kıldığı halde bu onu kötülüklerden, kötü işler yapmaktan alı koymuyorsa bu kişinin ameli zahiridir. Yani o amelin hakkını vermemiş, veremiyor demektir. Toplumumuzdaki dindar algısı çok tuhaf. Nasıl biridir diye sorduğunda, çok dindar namazında orucunda denir. Ama bir bakarsın ki çok kötü bir ahlak sahibi. İbadet yapıyor ama sureta, hakikatine varamamış. Ayet-i kerimeden yola çıkarak aslında insanlarımız bir kişi namaz kılıyorsa kötü bir iş yapmaz şeklinde yorumda bulunuyorlar ki hakikatte böyledir ve ancak bu kişi dindar biridir. Yine burdan yola çıkarak o halde o namaz da kılmasın diyenler mevcut ki bu da namaz kılan ama her türlü kötülüğü işleyen bir insana dindar denmesi kadar yanlıştır. Kişi bu halde de olsa namazına devam etmelidir, bu onun üzerinde ki namaz borcunu düşürür. Yine Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslüman elinden ve dilinden Müslümanların selamet buldukları kişidir. Mü’min ise insanların canları ve malları hususunda güvendikleri kişidir.” (Müslim, İman: 14; Buhârî, İman: 3) Yani ancak güzel ahlak sahibi olarak ibadetlerine devam eden bir kişi için dindar nitelemesinde bulunulabilir.

Tanpınar'ın, İrdal'ın Abdülhamid Han Hazretleri konusunda hakkaniyetli bir yorumda bulunduğunu düşünmüyorum.

Aslında bu kitaba yorum yapmak pek de kolay değil. İnsan gibi karmaşık bir varlık üzerinde konuşmak ne kadar zorsa, hayata ve insana dair betimlemelerinin güçlü olması sebebiyle, bu kitaba yorum yapmak da zor. Oturup, üzerine saatlerce konuşulabilir.

Son olarak günümüz tüketim kültürünün yarattığı insan, her şeye yaptığı gibi kendi diline de ne yazık ki yozlaştırma uyguluyor. Ve güzelim dilimiz Türkçe'miz bugün artık konuşurken insana zevk vermiyor. Halbuki dil mucizevidir. Dilimizin güzelliğinden konu açılınca her daim aklıma gelen Fransız bilgini Gelland'ın şu sözünü aktarmadan geçemeyeceğim. ''Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk'ü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor.'' İlk zamanlar pek anlam veremesem de, özellikle de farklı diller öğrendikçe ve farklı milletleri tanıdıkça Gelland'ın ne demek istediğini artık anlıyorum. Önceleri kibarlığı ile meşhur insanımız bugün küfür etmeyi bir kültür olarak yorumluyor.(Ve bu şekilde kendi kültürsüzlükleri ile beraber ahlaksızlıklarını da ortaya koyuyorlar.) İnşaAllah toplumumuzda yakın zamanda büyük bir farkındalık oluşur da dilimize ve insanımıza eziyet etmeyi bırakırız.

Bu durum içerisinde olan günümüz insanı ne yazık ki yazarın dili, cümleleri nedeni ile kitabı zorlanarak okuduğunu söylüyor. Halbuki okurken işte Türkçe böyle kullanılır, cümle böyle kurulur demekten kendimi alamadım. Çok zevkle okudum...

Okuyunuz.

(Elbette günümüz kültürünün yetiştirmiş olduğu bir birey olarak ben de Türkçe'yi bu kadar güzel kullanma yetisinden mahrumum ancak çaba gösteriyorum, mazur görünüz..)

Bahar Kara

Comments


Yazılarını okumak için üzerlerine tıklayınız

Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Tıklayınız
Unknown Track - Unknown Artist
00:00 / 00:00

Bir şey mi aramıştınız?

© 2016 by Bahar Kara. Proudly created with Wix.com

bottom of page